İlk önce 'Tiyatro'yu tarif ederek başlamak istiyorum. Şöyle diyebileceğimi düşünüyorum, "Tiyatro insanın, insana, insanı anlatması". Yani, temelinde kavram insan ise tüm insani tepkiler ya da duygular bu anlatı ya da gösteri sanatının kapsamına giriyor. Sevdalar, hasretler, hırslar, kıskançlıklar, düşmanlıklar ve özlemler... Sahnede yapılması ya da yapılmaması kişi takdirine bırakılarak örnekleniyor. Öyle ilginç duygular ya da keyifler tadıyorsunuz ki, yaşamınızda hiç düşmanca duygular beslemediğiniz bir insana, sahnede nefret bakışları atabiliyorsunuz. Oynarken inanılmaz keyifler yakalayıp, seyredene bilgi, mutluluk ya da hüzün verebiliyorsunuz. Bunlar tarifi zor ama yaşanması muhteşem duygular.

Zaman zaman, yani tiyatro eğitimi almadan önce sahnenin çok kolay olduğunu, seven herkesin iyi şeyler yapabileceğini düşünüyordum. Daha sonra eğitim almaya başladığım zaman bu konuda öğrenilecek çok fazla şeyin olduğunu, insanı müthiş geliştirdiğini fark ettim. Öyle ki, sizin vereceğiniz şeyler tamamen kendi birikimleriniz. Yani kafanızda ne varsa, onu ortaya koyabilirsiniz. Dolayısıyla çok iyi bir alt yapı oluşturmalısınız. Tüm duyularınız ve gözlem yeteneğiniz üst düzey bir gelişim sağlamalı ve beyniniz her şeyi sorgulayabilmeli. Canlandıracağınız her rolün karakterini veya davranışın öncesine ya da sonrasına ait senaryoları oluşturabilmelisiniz. Örneğin aç bir insanın bakışlarını verebilmeniz için anında aç bir insanın öyküsünü oluşturup, kendinizi oraya oturtup, beyninizde o duyguyu oluşturmalısınız. Yani bunu karnınız tok iken de yapabilmelisiniz. Bu, tüm gösteriye konu olacak davranışlar için geçerlidir. Yani şöyle; hemen 1 metre önünüzde küçük ekran bir televizyon olduğunu düşünün, anladığınız, anlattığınız ya da hissettiğiniz tüm duyguların bu ekranda görüntüsünün oluştuğunu hissedin. İşte kendi ekranınızdaki bu görüntüleri, tüm duyu ve becerilerinizi katarak izleyiciye aktarabilmelisiniz. O zaman az önce dediğimiz gibi, duyu becerilerinizin çok üst düzey olması gerekiyor.

Şimdi size duyu kavramını anlatmak istiyorum. Ellerinizle görebilmelisiniz. Bu elinize aldığınız bir cismi tüm özelliklerini algılayabilmek gibi de olabilir. Elinizi sıktığınız bir insanın tüm duygularını yakalayabilmeniz de olur.

Kulaklarınızla da görebilmelisiniz. Size espri gibi gelen bu mantığı şöyle destekleyelim. Müziği görebilmelisiniz. Öyle ki, müzik size, yani kulaklarınız aracılığıyla durgun gökyüzünü, fırtınayı, sakin bir denizi ya da dalgaları, kuşları, hatta hiç ses çıkarmadan uçan kelebekleri size gösterebilmeli. Öyle ki, su içmenin bardağı ağzımızdan boşaltmak olarak değil de, yaşamın en keyifli ihtiyacı olduğunu düşünerek içtiğinizde boğazınızdan aşağıya hayatın aktığını hissetmelisiniz. Suyun sel olursa yıkabileceğini, bardağa girerse hayat olabileceğini düşünebilmelisiniz.

Sizlere tiyatro derslerimizden birindeki bir gözlemle ilgili ilginç bir örnek vermek istiyorum. Tiyatro hocam, birkaç ders üst üste bir çingene falcının davranışlarını irdeleme ve sergileme ödevini verdi. Önceleri çok anlayamadığımız bu ödevin sonunda falcının, tüm dış verilerimizle hayatımız arasında müthiş bağlantılar kurabildiğini gördük.

Örneğin şöyle düşünebiliyordu. Elleri yumuşak ve bakımlı, muhtemelen ağır işlerde çalışmıyor. Devlet memuru olabilir. Elinde yüzük var ve parmağına iz yapmış en az birkaç yıldır evli. Gömleğinin çok fazla yıkandığı belli. Muhtemelen orta gelir düzeyinde. Büyük bir olasılıkla kiracı ve ev sahibi olabilme hayalleri olabilir. Yakasında bir rozet var, falan spor kulübünün taraftarı. İşaret parmağında sararmışlık var, sigara içiyor, sağlık problemleri olabilir. Ayakkabılarının kenarında çamur ve toz izi var, muhtemelen şehrin kenar semtinde oturuyor ve arabası yok. Çantasının kenarında bir gazete görülüyor, iç sayfasında bir köşe yazısı üste gelecek şekilde katlanmış. O halde bir gazete okuyucusu, bir kupon biriktiricisi değil. Muhtemelen kültür yapısı da iyi, ve derken bu örnekler sürüp gidebilir.

Biz buradan falcının işini yapabilmesi ve başarılı olabilmesi için gözlem yeteneğini ve gözleme bağlı olarak yorum yeteneğini olabildiğince geliştirdiğini öğrendik. Hayatımızın her bölümünde bizlerin de gözlem ve gözleme dayalı yorum yeteneğimizi geliştirmemizi, bunun bize çok şeyler katacağını öğrendik. En önemlisi kendimizi gözleyip, irdeleyip, tanımayı öğrendik. Özetle bu inceleme ve eğitim bana şunları öğretti ki, herkese de öğre-tebilir. "Tiyatro bir felsefedir".

Tiyatro bir yaşam biçimidir. İnsanın içinde büyüyen, tutkuya dönüşen ve gelişim sınırlarını ortadan kaldıran bir olgudur. Tiyatro yaşamaktır. Yaşamak ve ciddiye almaktır...

Tuğhan AKBAŞAK Tiyatroterapinin ilk yardımcı yönetmenidir. Bilkent Üniversitesi Kimya Bölümünü bitirdikten sonra İsveç Uppsla Üniversitesinde yüksek lisansını tamamlamış ve Egger Group Türkiye AR-GE Müdürü olarak çalışmaktadır.

  • Telefon:
    0532 435 97 73

Bizi Takip Edin

Çalışmalarımızdan fotoğraflar, videolar ve en güncel gelişmeleri takip edin

Sunduklarımız
  • Çocuk Tiyatrosu Eğitimi
  • Drama ve Yaratıcı Drama
  • Sahne Çalışmaları
  • Serbest Dans
  • Tartışma Kulübü
© Copyright 2018 Tiyatroterapi - Site Kullanım şartlarını okumak için tıklayınız.